Blog Listem

4 Nisan 2011 Pazartesi

Sen,Ben ve Pazar-ertesi Sabahları...

Her hafta sonunun ardı hüzünlere çıkarıyor içimi kendince;



Bir defa haftada ilk sabah seni uyur halde bırakıp servise binemeyişimden sebep, günlük işe geç kalışlarımın ilk günü oluyor şanına yakışarak....




Evvelinde iki günü beraber karşılamış gözlerim; bu sabah senin sonradan kavrayacağın şekilde ayrılık ağırlığı ile bakıyor sana...




Yumuk yumuk ellerinin, bileğinle birleştiği boğuma burnumu gömüyorum sen kalkmadan az önce, kokunu hapsediyorum içimde bir yerlere, uyumak nasıl bir simaya bu kadar duruluk katabilir, nasıl bakamayacak kadar kristalize bir heykel olabilir bir yüz diyorum.


Öyle güzelsin ki, o sabah burnumun sızısı dışarının soğuğunu bastırıyor sanki, bu ikilemler beni vuruyor en çok,bunlar beni hırpalıyor diye düşünüyorum.


Ve nedense yanından kalkıp gittiğim her sabah gibi bu sabahta içeriden sesleniyorsun bana o en güzel sıfatımla...




Hep tebessüm ettiriyor bu an beni, kalkışımla uyanışşının eşleşmesi, bana verdiğin o kıymet gururlandırıyor.




Yanına gelince bir geceyi bile senin sıcaklığın olmadan geçirmek istemeyişimin lüksünden babanla aramıza sokuluşuşunun yatağa verdiği o ılık iklime kapılıp giriveriyorum yanına, şişmiş gözlerin daha bir yukarı kıvrılmış kirpiklerin, her gün güzelleştiğinden artık emin olduğum siluetinle huzuru içimde demleyen bir sarılış hediye ediyorsun annene..




Göğsüme sokulup kendi kuytunda o annelik iksirinin inzivası çekiliyorsun, taki kendine gelip akılca,fikrin zorlamaya başlayıp seni çenen açılana dek...




Anlatacağın onca şey varmış gibi gözlerini açarak kesiyorsun emmeyi, gözlerimin o en içine bakarak KUCAMMMAN OPODÜSSSS diyosun,başka bir abiden bahsediyorsun, durup birden ONU,MANON diyip tv yi işaret ediyorsun öyle dolusunki sevinçle, gün başlıyor sana doğru ve sen sonra gidip babanı öpüyorsun...


Ve gün hızlanıyor birden; çoktan geç kalınmış işe yetişme telaşı ile giyinyor,toplanıyor,koşuyor,arada oynuyor seninle bol bol konuşuyor ve yola koyuluyoruz.




Öyle saf ki yüreğin hala bir yere gitmenin ATTA nın telaşında, poşet taşımaya, asansör düğmesine basmaya, konuşmaya, koşmaya, ABALA mıza kaçmaya gidiyorsun, bense bensizliğe gidicek bir günü oyunlaştırmandan ötürü daha bir trajikleşiyorum.




Araba koltuğuna koyasım gelmiyor seni,o boz saçlarının arasında anane gidene dek dudaklarımı tutmak için, kucağımda sıcağını sabitleyip, günümü ısıtmak için, kah koyuyorum koltuğuna kah kucağıma, kah bazen babanın yanına oturuyoruz,bozuluyor ezberler...birer birer...




Ananeni görünce ayıyorsun sen hakikate, evet anne ile babanın gitme zamanı, ayaklardan başlıyor çırpınışlar, itişmelerin gitmek istememelerin çocukça kuvvetinin farkına varıpta yetersiz bırakınca seni gözyaşların giriyor devreye...




Sarılıp boynuma gömüp kendini, ve kalbime gömüp yüreğini ve siper ederek bu ayrılışa minicik bedenini anneni sarıyorsun,o an neye odaklanmalıyım çıkaramıyorum, ne doğru yalnış bilincine varamıyorum.




Yine çocuk yüreğini kullanıyor, kapının önünde havlayan köpekle, hafta sonu unuttuğun oyuncak bir hedefle el birliği ile kandırıyoruz seni, sen aldanıp belkide gitmemin gerçek olduğunun farkına varıp el sallıyorsun en son...


Burnumun sızısı bu defa da yüreğimkinki bastırıyor.


O yol hep ağırlaşıyor işe gelene dek,yeni bir hafta elzem bir şekilde böyle başlıyor




benim için.




Oysa diğer tarafım çoktan unuttuğunu belli eder gibi mutlu duyunca sesini günün herhangi bir saatinde, kendim için hayata devam etmenin ve senin için bir yaşam biriktirmenin dayanılmaz güzelliği altında eziliyor.




Şimdilik,gündelik,sonrasına biriktirmelik, akşamki sana gelme heyecanlarım,uzun paylaşımlar getiriyor bize bunu görüyorum.


Anneliğim bir sonraki gün toparlıyor kendini bunu biliyorum.


Şimdilik en çok buna inanmak istiyorum.




Seni çok seviyorum Rüzgar ım....Annen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder