Blog Listem

9 Ocak 2012 Pazartesi

Rüzgar ve okul notları...







Senin gezeninde çalışan bir anne olmak nasıl birşey acaba? Çalışmak ne demek,oyuncakları dağıtmak mı? Yoksa tamir aletleri ile birşeyleri onarmak mı?Nerede ve ne için çalışılır sana göre?Nasıl görüyorsun oradan acaba?



Gitme dediğin halde gittiği yere ne kadar mecbur ki annen? Mecburiyet ne demek mesela?İstenmeyen şeyler için hayır demek yeterli değil mi?En fazla ağlarsın ve dileğin gerçekleşir bunun yolu bu değil mi ?



Büyürsün okula gidersin ve sonra çalışırsın diyorum sana, iyimi diyorum?
Okulu ve çalışmayı şimdiden en trajik anlarımızın içinde telaffuz edip seni mecburiyetlerinden mi soğutuyorum?

Tam iki hafta önce bugün yeni bir haftaya birlikte başlamıştık, bir yıllık izinin içinde...O hafta haftanın üç günü olan okul günlüğünün bir gününü buralarda olmadığımızdan yiyince iki gün ardı sıra okula gittik seninle...







Bu yazının meselesi okul aslında,ama herşeyin öncesinde çalışmaktan girip yine bir Pazartesi günününde sanki sana bir şekilde ulaştığım veya bir gün ulaşacağını düşündüğüm kelimeleri gönderince buradan evrene,bunları da yazmak istedim.

Şunu bil diye devam ediyorum şimdi de,çalışmak dünyanın en güzel şeyidir,bir şeyler yaratmak,bir çok şey başarmak,paylaşmak hayatı ve sonunda hakkın olanı almak...

Mesele senken çok zor olsa da senden ayrı düşen kısmı insan olarak tamamlanmanın şimdiki çağda bir gereği annecim...

Biraz gitmek mi zor,kalmak mı durumu...








Şimdi bir okulda Bulut sınıfındasın,tam 5 çocuklu bir oyun grubundasınız,haftada iki saat.




Yakınımda olanlar bilir 3 yaşından önce okul tabanlı bir yerde olmayacaksın sözlerimi, ama çok dediğimi bir tek kendim hatırladığımdan bir zaman sonra; şimdi bildiğin bir okula gidiyorsun işte...




Heyecanlısın,arkadaşların sorulunca anlatmaya meraklısın, öğretmenini çok seviyorsun....Çantanı takıp yola koyulunca parkın önünden geçip okula gidebiliyorsun...


Çenen sağlam bunu zaten herkes bilir, iletişim artık bay getirebilecek safhada ,saldırgan oyunlara eğilimlisin,koşar vaziyette yürüdüğünden genelde terlisin, şaşırtıcısın diğer her çocuk gibi, ingilizce saatini hiç takmıyorsun, senin meselen oraya gelen teypte, birlikte oynamayı seviyorsun, ama odaklanmak süresi oldukça kısa ve sınıfta en küçük sensin ama sadece tarih babında...




Şekermi şeker bir öğretmenin var ama ona rağmen hala okulda biz senin yanındayız,doğru olan bu yaşına bakarsan bu; ama iki saat seni beklemek benim gibi iki gün seni götüreni değil de ananene nasıl geliyordur sorman lazım:)



Her sabah birlikte çıkıyoruz baban seni ananene götürüyor,1,5 saat sonra ananen tekrar seni bizim evin oradaki okula geri getiriyor. Bu kısmı epey komik ama, sonuçta çocuksun işte,alıştığın düzen şaşınca bünyen durumdan çok hoşlanmıyor.




İşin özü geçen hafta öğrertmenine dediğim gibi,ananesi ile bina hayatı yaşayan bir çocuk olarak; ailesi dışında kalan ortamda bir arkadaş çevresi olabilmesi,iletişimi öğrenmesi,verimli vakit geçirmesi,en önemlisi birlikte olmanın,takım olmanın,topluluklarda var olmanın,boyutlarında bir dünyada olmanın mutluluğunu yaşayasın diye gidiyorsun okula...



Yoksa mavi ile yeşili ayırman çok mühim dil veya sayıları geriye sayman aslında.Bunların hepsi vakti geldiğinde saniyeler arasına sığdırılıp geçecek şeyler hayatında...


Ve evet vakti geldiğinde,vaktinden önce sonrasını yaşaman en son istediğim şey çünki, yaşında yaşını yaşamanı, farklıklıkları özümsemeni ama doğalla da bir bütün olmanı, hayatın boyunca bi şekilde mutlu olmanı bekliyorum tüm bunları yaparak.




Ve en çok seviyorum işte....



O açık kumral,buğdayımsı ensenin bittiği yer ile boynuna giden gıdık yolunda, başımı huzurla gömüp içime çekerek seni seviyorum...




Annen...