Blog Listem

16 Ekim 2012 Salı

Okul Günlüğü_1


Yaş oldu nerede ise 3, iki ay kadar sonra 3 yaşında bir balığımız olacak yaşasın!

Sağlıkla sıhhatle en çok ta mutlulukla kocaman bir ömür yaşasın...

Geçen seneden bir okul tecrübemiz olmuştu.Öyle böyle atmosferi solumuştuk ama küçük olmaktan mı, okulda elektrik alamamaktan mı,yaşın verdiği bağımlılıktan mı Anane Ekimden diğer yılın nisan ayına kadar haftada üç gün Rüzgar ile okulda asker oldu...


 Şimdiki çocukların yalnız büyüdükleri aşikar.İstisnalar da var ama, Rüzgar bizim ailede kendinden en minimum büyüklükteki çocuğun 5 yıl büyük olmasının hem çok muzdaripliğini ama şımarıklık açısından epey keyfini gördü.

Geçen sene bu sebeplerden bir oyun grubu dedik te dedik.
Gitti oynadı,arkadaşları oldu,zıppırlık yaptı....

Ama bu sene;arkaştan ziyade kendi için gitmeliydi okula.Şimdiki kafalar zehir gibi. Evde bizi durmadan hayretlere düşüreceğine, yaşıtları ile birşeyler paylaşma, toplumla kaynaşma,beyni uyarma, artık ileride öğreneceklerine temeller koyma vakti geldiydi...






 Erkenmidir çok kestiremiyorum,belki beynen iyi bir yaş ama kalben yine de hazır değildi bu sene de sanki...

Aradan bir ayı aşkın zaman geçti hala her sabah babasına binbir tiyatro oynuyo...

Okula gitmemek için değil en sevindirici tarafı yada tamamı ile değil.
Okulda yalnız kalmamak için...

Ailesinden biri yanında olsa değil öğle akşama kadar oynayacak biliyorum.


 Ama  artık yaş 3...

Güven alanının çapını yavaştan genişletme zamanı.

Ailesinin kolay olabilen ortamını dışında kendini ifade etmesi gereken, ifade etmesi istenen, başka güven bağları oluşturabileceği şeylerle karşılaşma zamanı...

Geçtiğimiz ay boyunca okula,öğretmene,arkadaşlarına bir adım mesafede durma, yine de yanında bizi isteme sebebi bu idi...
Gayet iyi biliyorum.



Ama şimdi ; sabahları biraz şansını zorlamaya çalışsa da akabinde okuldan en son çıkan çocuk oluyormuş öğleden sonraları...

Ben değilmiyim ona istediklerinde ısrarcı ol diyen, istediklerine ulaşmak için bişeyler yapman gerekir ve çaban seni bunlara ulaştırır diyen...

Ulaşmaya çalışıyor işte...
Yöntemi de bize soracak değil ya napalım :)





Okulumuza gelince;
biraz kıyas yaparak ta gidersem, geçen yılkinden çok daha büyük bir yer ilk önce...

Gezmediğim okul sınıf kalmadı Rüzgar la...Oda en çok burayı sevmişti...



Her branşları için sınıfları var, güzeller güzeli öğretmenleri var,sınfındakilerinin hepsi birbirinden tatlı,masum şeker mi şeker çocuklar...

Hepsi cin gibi..Hepsinin derdi oyun oyuncak...

İşin özü herşey ama herşey onlar için işte...

Kendimize dönüp bakınca ne kadar şanslılar diyorum.Hayat etraflarında pervane...

Sağlıkla sıhhatle olsunlar okulda da evde de herkes bu çocukların hepsine deli divane...

Belki çalışıyoruz yokuz yanlarında ama bakınca hallerine,güzel imkanlar sunabilmenin gururu da oluyor bir yerde...



Bu biraz avuntu,biraz gerçek ama şu fotoğrafları görünce benim için en azından böyle...




Bir gün sağlıklı yiyecekler partisi yapmışlar, bir gün botanik bir bahçe ile uğraşmışlar, bir diğer gün kılık değiştirip minik dramalar yapmışlar....

Falan da filan...

Eğlence ile geçen günler...Benim gördüğüm manzaradan okulu şu an bu...


 
Ha bu arada tabi kendimce yapmak istediklerim var.

Sabah ellerimle hazırlayıp okula götürmek,öğleden sonra alıp şu güzel havalarda onuna el ele yürümek veya  öğleden sonra  alıpta ne yaptıklarını çılgınca dinlemek gibi..
                                                                        

Onu ne kadar sevdiğimi sürrekli söylememe rağmen sanki hala eksik kalıyormuşum gibi hissetmemek,
zamanı birşeylere bölüp çarpmadan teneffüs etmek ,
 sanki hiç doymayacakmış gibi bakarken ona boynuma istediği zaman atılıp kısıtlamalarını da kaldırmak istemek gibi...

Tuhaf bişey bu annelik, kendin olmakla anne olmak arasında bir yerde kalıyorsun...Her ne kadar kendin olmak istesen de  ya da kendin için var olmak istesen de arada sırada içgüdüsel olarak onun gül cemalin i görünce bilmem kaç milyonuncu kez anne olmakla en mutlu kişi olduğunu hatırlayıp kalan herşeyi pas geçiyorsun...

Güneşimsin...
40 kere de söyledim zaten):

annen...

20 Eylül 2012 Perşembe

Kendine zıplama...

Amma ara verdim dimi...Çok değil aslen Nisan da ki git geli sayarsam yalnızca 3-5 ay...

Ama özellikle şu son iki hafta aklımda kelimeler birbirini itiştirmeye başladı...Daha fazla yer yok zihnimde çoğalan abidik kubidikleri paketleyip kaldıracak...

Yazmak hastalığım benim, hayata saldırganlığım, bilmemnereye yolcululuğum beş kuruşsuz, acayip dehşet bişey...

Tam 3 yaşına yaklamıştı oğlu,sular seller gibi okuduğum çocuk blogunda kendine yer bulamayınca veyahutta bulduğu yerde duramayınca alıp başına kendine giden bir arkadaş vardı...Hala var :)))

O zaman demiştim ki neden? Sonlar bana göre değil olduğundan mı ne neden dedim bu nokta oğlunun bloguna?
Şimdi anlıyorum...

Bende nokta yok ama burada artık kendimden sataşmalarda yok...
Sadece Rüzgar...sadece...

O da eski kayıtları döküp bakmanın sonradan çok haz veren bişe olduğunu bildiğimden...
Burası kapalı bir sandık gibi biriksin Rüzgar' a...
Zati bir dolu şey birikti,bir dolu da şey değişti...

Ama ben belki adını sonradan kendime bile sonra fısıldayacağım bir blog adreste kendime pay çıkaracağım hemde ne yazmak isterde parmaklarım dibine kadar....Başladım bile sayılır...

Yoksa yaş geçtikçe çoğalan fikre bir beyan alanı yaratmamak benim için psikolojik bir sıkıntı yaratabilir...

3. yaşa gelince yavrik,özgülleşince biraz, sanki annelik daha bir kendini farkındalığada dönüşebilir...

Dikkat !

Ebru....

8 Haziran 2012 Cuma

Hayat...

Hayat masum öpücükler veren çocuk gibi bazen.
Gelen, kapıyı çalan...bir avuç güneşi bırakıp tüyler ürpeten...Döndüren ve durduran..Hınzır,muzur,ukala...

Hayat...
Dört başı mağrur gibi durup,bazen riyakar olan ve hatta  bazen canevinden vuran...
 Ama yaşanası ölesiye,kullanılası doyasıya..

Bildiğim bilmediğim ne varsa irdelemeye meyilli iken şu ara, pencerelerimde gördüğüm şeyler ne kadar az gördüklerimmiş diyorum bir çok kez.
Her pencere ben,benim olmak istediğim kadar varmış meğer...
Sıkılmak istediğim kadar sıkıyormuşum kendimi,yormak istediğim kadar yorgun ve olmak istediğim kadar mutlu...
Seçimlerim birer deniz feneri gibi her kıyımda dimdik... ya ışıl ışıl ya da puslu...

İstem dışı olanlar...Evet varlar...İstemeden söylenen,hiç istemeden olunan,hiç istemeden yapılan sürü ile birikinti,yıkıntı döküntü...
Ama istemeden ama isteyerek ama sonunda çoktan o olmuş olunan...


İstem dışı dediklerim bile,aslında bir şekilde istediklerimmiş,cesaretsizliklerim,tembelliklerim,çekindiklerimmiş...

Hayat...

Sen dursan devam ediyorum ben dersecine hızlı,çılgın dalgınlığa vicdansız ve güzeller güzeli...

Bu pasaj çıkaran aforizmalarım biter mi bilmem,ama kafam rahat ve kendi dertleri yada kendi dertleriyle beni meşgul eden şeyleri vicdanımla paslamaktan ötürü içim,dışım ve hayat da rahat!

Hayat,rüzgar,güneş,gülümseyen yüzler,sıcak tepkimeler,gerçek sevgilerden ibaret....

Sana da öyle ola kuzum...temenni budur...

Sevgiler...

24 Mayıs 2012 Perşembe

İkinci şans ...


Bilmezdim güneşin sarı safran rengini, gökyüzü meğer ne kadar başka bir maviye boyalıymış gördüm...

Başakların herbirinin birbirileri ile aynı yöne eğildiğini, ayçiçeklerinin başlarını güneş nerde ise o yana döndüğünü göremezdim. Görmezdim Çünkü kördüm.

Akşamları beni yoran şeyin ,daha sabahtan boş şeylerle yaşamak olduğunu, sıkkın başlayan günlerin birer lutuf sunduğunu anlayamazdım,aymazdım ta ki görmek bir şans daha verilene kadar...

Verildi ve ne tuhafki şimdi görmüyorum yalnızca,gördüklerimi farkediyorum...

O sabah her diğer sabah gibi bir güne kalktım ben...Kalktığımı düşündüm...Kayıp bir nefesi ararken bir yok oluşa gittiğimi düşünene kadar...


Ve sonraki 5 gün boyunca aslında sadece bir güne değil bir ömre uyandığımı anladım.Sahip olduklarıma baktım durduğum yerden,yakındakileri de gördüm uzaktakileri de...

Ne yaptım dedim ben,ne yapmadım güzel olan..

İşte en önce ama en önce unutmak istemedim bir daha o sabahı, nefesimin lutfunu, Rüzgar ın yokluğunu, gözyaşımın ne denli kıymetli bir şey olduğunu, o hastane odasını, odalarını,odalara gelip gidenleri...

Hayatı unutmak istemediğimi anladım...Hayatımı asla ve asla...

Tutup bir yerinden kıyısında yaşamak yerine dalmalı dedim en diplerine,ben böyle mutluydum...

En zor yazı bu benim için..Bunu da zaten unutmamak için yazıyorum sadece...

Çünkü şimdi ikinci şansım var seçme şansımın olmadığı hayatta...Rabbimin lütfu var bana...Yüce Rabbimin...Herşeyimin...

Bu sabah nefes alma özgürlüğü ile kalkmışlığım var...Başından öpüp şükretmişliğim var sevgiliye ve can'a...Sonra hürce ayaklarımın üstüne yürümüşlüğüm,sabah masamda doğradığım bahar dometesim var...

Akşam koşarak gittiğim bir evim,beni benden fersaha fazla düşünen ailem var...

Heveslerim,keyiflerim,yapmak istediklerim ve işte en önemlisi yapma şansım var...

Şükrün şemsiyesi altında,ruhumu zerre mühimmiyatı olmayan saçmalıklarla yormadan,gülerek,gülerek ve yine gülerek yaşama şansım var....

Zaten hepsi de bu kadar..

11 Nisan 2012 Çarşamba

Yanıbaşımdaki Bahar...


Buralarda üzüm kokusu yok,bahçesinden sarkan kirazı koparmana kızacak yaşlı simalar,topaç yapmak için yontacak bir ağaç ta...


Gölge selvilerin altında değil, mahalle aralarında...

Kafanı kaldırdığında değil kafanı epey kaldırdığında görünüyor bulutlar....

Ellerin çamurlu,tırnaklarının içleri toprakla dolu giremiyorsun pek eve,dizlerinde suni çimin suni yeşili...


Ağaçların pembeden beyaza çalan çiçeklenmelerinin hemen ardından diplerine meyveleri düşmüyor,düşmüştür belki ama betona çarpar çarpmaz eriyor bellki..


Ey etekleri renkli, gözleri şenlikli bahar... Hoşgeldin tekrar...Ben bir yılı bu an için yaşıyorum sanırsam...

Karı seviyorum,yağmuru da,sonbaharda rüzgarın uğultusunu da...

Ama sen görününce karşıdan, çöreklenince bütün saçmalıklarına rağmen çehresi masum şehre ,
ben yaşamaya yeniden başlıyor gibi oluyorum...

Ama çok ta düşünüyorum bugünlerde...

Bizim şehirden etekleri kirlenmiş bir gelin gibi geçtiğini...Ve gelince toprakları hala bir anne gibi üretken memleketlerde tacını duvağını söküp nazır özgürleşip baöbaşka güzelleştiğini...

Burada servis camından, işçiliği zayıf kalmış iki kaldırım taşı arasından, satılık tabelası altında otları oluruna bırakılmış bir rant tarlasından çıkan bir yavrunu görüpte aşık oluyorken sana ben ;
Pazarları arabaya atlayıp gidilen yakın şehir mekanlarının daha uzağında bir çobanın gözünden uçsuz bucaksız diyarlarda kimbilir neler yaratıyorsun ?

Ve dönüp Rüzgar a bakıyorum o an işte...

Elinde kaldırım taşı arasındaki çiçek oturmuş hayal sofrasına,kaldırımın dibindeki gider yolu sığlığında yüzdürmeye çalışırken, bir çocuğun kendi baharına inandığını ve o baharda hep neşeli kaldığını görüyorum...

O başka baharları merak etmiyor,başka bir bahar bilmiyor,önemli de değil...

Bir çocuk kendini mutlu etmek için yaşıyor sen dur bakalım demedikçe,
eldeki imkanı ellerinin içine alıp katıyor hayallerine ve başlıyor yolculuğu...

Sokuluyorum yanına bende...

Çünkü merak ettiğim baharlarda göremeyeceklerimi bana getiren senin hayal dolu o güzel aklın ve o akıldan beslenen yüreğin sadece...

Seni çok seviyorum...

Annen...






21 Şubat 2012 Salı

Minik eller iş başında _5



Hayat bir el işi dersi olsa...

Güneşin görünmediği bir sabah gökyüzüne bir patates baskı yapsam...


Uzun gibi görünen bir yolun kestirmesi için ucundan bir makas atsam...


Çizdiğim bir balığın peşine takılıp denizin altında nefes alsam...


sem... sam.. Uzatsam böyle listeyi hayat ile dalga geçip renkli nefesler alsam...

Hoş olmazmıydı mı?






Olurdu...

Olurdu olmasına da bunun bir yolu daha varmış halbuki bilmediğim...

Meğer hayallere ulaşmak için hayal kurup durmakmış en son yapılacak olan...

Alıp eline kalemi kağıdı, boyayı ; istediğin yerinde durdurabiliyormuşsun zamanı...

Öğrendim senden...







Namı değer Pepee yi dergiden evimize getirip mutlu mutsuzlar sınıf başkanları ilan edebilirmişiz,

Mutfaktaki peçete rulosuna atlayıp roketimzile aya gidebilirmişiz:)





Veyahut bir türlü düzeltilemeyen asfalt yolumuzun üstünden kocaman buldozerimizle güle oynaya geçebilirmişiz...








Yılbaşını kutlarken güzeller güzeli çamağaçlarını toprakla haşır neşir bırakıp, dileklerimizden yola çıktığımız bir ağacı süsleyerek bütün yıl duvarımızda taşıyabilirmişiz...


Ve bunların her birini hiç yorulmadan, kıkırdamaktan geri durmadan, üstüne çeşit çeşit hikaye katarak her gün yeniden yaşayabilirmişiz.


Demek ki gerçekten bir çocuğun öpülesi gözlerinden hayat zaten elişinden farksızmış...

İçine hayal gücü ve emek katılmayan birşey ve hazır gelen herşey bir o kadar anlamsızmış...


Tıpkı parmağını daldırdığın hayatımız gibi...


Seni çok seviyoruz...


Ebru
































7 Şubat 2012 Salı

Kaybettiğin tek savaş uğrunda savaşmaktan vazgeçtiklerindir!






"Kaybettiğin tek savaş uğrunda savaşmaktan vazgeçtiklerindir."

Che Guevara



Dün akşam ve bugün çok düşündüm bu sözün üzerinde. Durdum bekledim irdeledim...


Hakikaten hayatta varlığına tahammül edemediğim sızlanmalarımın,yer yer bulutlanmalarımın,huzursuz kendinden emin olmayan hallerin aslen hep bana çıkan yollar olduğunu farkettim.


Mükemmelci olmayı istemek belli konularda apayrı bişey, kendi kendini beğenmemek, daha iyisini en önce kendinden talep etmek te gerekli çoğu zaman. Kendi irademiz dışında gelişenlerin dışında ki olmamışlıkların veya olunamamışlıkların ardında o hep bize dönmeyen şans değil de,bilinçi bilinçsiz vazgeçişlerimiz yatmıyor mu ?


İyi bir hayat, aslında daha çok mutlu bir hayat demek herkesin perdesinin arkasında farklı bir sahneyi temsil ediyor bir zaman sonra.



Ama her ne olursa olsun, vazgeçmek demek kazanmak için çalışmadıklarımız bence aslında. Hatta kazanmak için savaşmadıklarımız.


Bugün hayatımızla var olan herşey bence kazandığımız için, ama sahip olamadığımız maddi manevi bir dolu şey de peşlerinde koşulmasından vazgeçildikleri için varlar.



Dün şeker almana izin vermeyen babana ısrarcı olunca yolda kulağına bunları fısıldadım. Sanki sana ne kadar erken söylersem o kadar zaman kaybın azalacakmış gibi.


Şeker almana izin verilmeyebilir,ama alınabilir gibi gözüken herşeyi, almaman için mantıklı bir sebep gösterene kadar ısrarla iste!


Kendi isteklerini,isteklerin için yapman gerekenleri bil özümse,


Gerçek olanların ise sonuçlarına bir dur bak ve yoluna feyz ile devam et,


Potansiyelinin farkında ol,kullan ve engelleyen sen bile olsan kendine bile yenik düşme.


Kazanmak için savaş,savaşırken vazgeçmekten kaç...


En azından bir gün peşinden gitmiş olduklarının somutlaşmamış olmaları ihtimali bile karşılaşsan vicdani bir rahatlık içinde yoluna devam edeceksindir.


Kazandıkların çoğaldıkça zaten ; kendini özgürce hayata ifade etmiş, getirdiklerini ve getirmediklerini kabul etmiş, vazgeçtiklerinin bilincinde ve hemen önünde yoluna en çok istediğim yani kendi yön verdiğin şekilde devam ediyor olucaksın....


Seni çok seviyorum balığım...


Annen