Blog Listem

12 Aralık 2011 Pazartesi

Oğlum,2 yaş ve bir mektup...

Dün parka yürüdük seninle
Elimi tutmak istemedin dört başı mahmur, o özgürlüğünün derdinde hallerinle,
Tek başına yürüyebildiğini hatırlatarak...

Parka varınca salıncağa binip bir uçak olmak istedin
Daha hızlı diye sesleniyordun bana,
Nereye kadar gidebilirsin onu anlamaya çalışarak...

Ve senden elindeki topu isteyen çocuğa "karşıma geç" dedin,
Topu ayağına yerleştirip atarken gözlerinde farkedilmemesi imkansız bir ışık vardı...
Topa sol ayağınla hızlıca vurdun ve gittiği yeri izledin
Sakince ve kendine inanarak...

Hava soğuktu burnun aktı sildim umursamadın,
Soğuk çokşey ifade etmiyordu sen oyundayken...
Yine aktı silmeye yeltendim; oyununu bölmeme kızdın,
Bana dönüp "bekle anne!" dedin
Bekle !

Durman gerektiği yeri artık bilebileceğini bana hatırlatarak...

Eve dönerken buz gibi burnumu boynuma gömdün,
Alnında şapkanın altında terlemiş saçların...
Anneciiim dedin o inişli çıkışlı sesinin ahengi ile,
birşey isteyeceğim besbelliydi.
Eve gitmeyelim dedin,balık almaya gidelim
Camdan bizi izleyen babana seslendin var gücünle
Sesin bir yerlerde yankı buldu,
Kocaman cümlelerini kulaklarım tekrar duydu
Büyüdü artık dedim kendime
Büyüyor git gitgide
Varlığını ve hayatta ona biçilen alanların altını çiziyor her seferde...
Anlamam çok sürmedi demek istediklerini bir an duraksayarak...

Ve bu sabah uyandığında içimdeki tuhaf burukluğu,gururu sezercesine birden ve anice "abiyim ben!" dedin ...

Bundan tam 2 dünya yılı evvel günün akşam üstü bir saatinde benimle bağın henüz kopmamışken kucağıma bırakmışlardı seni oysa...

Nefti yeşil renkte tam içime bakan iki çift göz görmüştüm,
sonra o bağı kesselerde bir hamlede ve ben;
Hayattaki hiçbir bağın iki ucu arasında somutça görünen birşey olmaması gerektiğini öğrenmiş oldum.

Bu gün o günden sayı ile tarif edilmez katrilyonlarca bağlıyım sana...
Büyüdüğünü görmenin gözyaşlarımdaki ifadesini anlatamıyorum şu an..
Hüzün değil bu,derin bir mutluluk ve tuhaf bir şekilde yine yine geri dönmek sana...

Eğer insan için hayatta bir başlangıç noktası varsa ve bu başlangıç bir tarihe tekabül ediyorsa benimki bugündür...

Büyüyen ellerin ama en çok büyüyen kalbinle bana verdiğin büyük gurur benim insan olarak bir mana kazanmama en yüce tebessümdür.

İnsan can katamıyor hiçbirşeye, ama can katana vesile olabiliyor ya burada başlıyor herşey...
Ve bir emanet gibi alıp büyütmek dünya takvimi ile bir minik yüreği,
Bu ruhu verilmiş büyük bir lütufla alıp yükseklere taşıyor.

Bugün tuhaf ama mutluluk bulutları yağmur yağdırası gözlerime,
Bu hayatta bir can sahibi olmadan mümkün olamayacak bir his bu tarifçe...

Kutlamanın ötesinde bişeyler yazmak istiyorum, ne yazsam ya az ya basit kalıyor sana.
Bir dilek istiyorum senin için dilenecek, o kadar çok ve o kadar uzunki sığamıyor aklıma...

Ben babanı çok sevdim...
O babanın oğlu olduğun içinde seni...

Ama en çok kendim için seviyorum seni..
Beni yaptığın ben ve bana kattığın bir sürü neden için...
Baktığımda sana gördüğüm o uzun ufuk
Ve o ufukta ışıklara kavuşturduğun günler için..
Sadece var olduğun,sadece sen olduğun için...

Bişey,hiçbişey,herhangi birşey,şu dünyanın benim için ifade etmeyen kozmik binlerce sıfatının umrumda bile olmadığı bir damarda
Sadece bizden akan bir kan olduğun için Seviyorum seni...

Doğduğun gün kutlu olsun canımın özü....
Mutlu ve özgür bir ömrün olsun yalnızca...

Annen

29 Kasım 2011 Salı

Karne mi şimdi bu???




Bu resmin ellerime bırakılmış aslı ile kalakaldım dün akşam...Geçen sene mi evvelki senemiydi henüz kafasını bile oynatamayışı?


Daha hala annesinin sütüne tutkun bir delikanlı mı oldu Rüzgar ?


Zamana meyletsem de bu bir görünüp bir kaybolmaları aslında artık hızlı büyüyoruz hepimiz,hayat bunu istiyor bizden...


Belki benden belki yaşadığım şehirden ama atlılar arkamda her daim.


Hızlı yiyorum, hızlı yürüyorum,hızlı ilerliyor zaman ve ben bir hengamenin içinde bazen sabitlemeye çalışsamda bir ana veyahut bir mekana kendimi, o andan kopuşum bir göz açıp kapayıncaya kadar sürüyor.


Neyse çok uzatmayayım lafı...


Bir çocuğunun başka bir kişi tarafından nitelenmesi riskli bir iştir.Çünkü anne objektif olamaz hiçbir zaman...Elime geçince bu rapor önce resimlerine baktım, dergilerden kalma huyum...


Ardından her satır arasına kadar okudum seni,her noktada sindirdim her virgülde es verdim...


Sonra bakıp bitirince iyi bir karar verdik dedim kendime böyle bir ciddi işe kalkışmakla amma, bizim şu paldır küldür yaşantımızın hızına eşit ölçüde büyütüldüğüne ve senin de bu doğrultuda bir de güzel büyüdüğüne karar verdim....


Oysa daha dün konuşmuştuk sizin büyüme hızınızın cocukluğunuza bölümünü,hiçbir matematik kuralında bu işin bir denkleme oturtulamadığını..


Ama şimdi irdeleyince görüyorumki sizinde var olurken karşı konulamaz sisteminiz olucak bu...

Hep hayretler içerinde bırakacak kadar atik,çabucak öğrenen ve çok şey bilen yeni zaman çocukları...


Bir aydan fazladır balığım bir anaokulunda oyun grubuna gidiyorsun..Haftanın muhtelif 3 gününde...


Bu ilk aylar biraz alışma safhası idi kendi gezegenin boyutlarında arkadaşlar edinmek için kendine...




Ama işte artık alıştık,bizde seninle birlikte bir okulu olan bir anne ve baba olarak gün be gün yeni şeyler ekliyoruz yaşam hanemize.


Sana bizim dışımızda birşeyler öğreten birileri ve bunları fırsat buldukça çıkarıp bizi şaşırtan sen var hayatımızın içinde.


İsmini andığın,bir zaman birlikteliğin olduğu, belki de fikrini duygunu paylaştığın arkadaşların var...


Büyüdün...


2 yıllık ömrünle bir karne getirecek kadar çarçabuk büyüttü seni zaman...Sakıncaları göreceli ama şu an için herşey pozitif kıvamda...


Umarım çok büyük düşündüğün ama asla büyük gibi düşünmek zorunda olmadığın bir hayatın olur balığım....


Seninle gurur duyuyorum...


Annen..




15 Kasım 2011 Salı

Minik eller iş başında _4

Evde bir cino var bizim artık,çat kapı gelmiş gibi...
Hiç küçük olmamışta bugünkü zamanda dünden doğmuşuz gibi...

Saati saatini tutmayan bir cinomatik...

Muhabbet cinosu,oyun cinosu,yaramazlık cinosu,laf ebesi cinosu,evin reisi cinosu,huysuz şirin cinosu,evin altını üstüne getirme cinosu....ve işte nesi nosu...

Ortalıkta boyumuzun yarısı kadar kocaman fırıldak gözlü her an bir yeni bomba ile ortalığı darmadağan eden bir küçük fincan cini...







Şimdi böyle bir tabiatla baş etmeye çalışırken onun kendi yönettiği değerli vakitlerini benim münasebetsiz aktivitelerimle bölmek zor oluyor tabi,kendileri durumdan zaman zaman hoşnutsuz biliyorum :)


Dolayısı ile eylemleri ile sabotede bunu da görüyorum.


Un poşetini devirebilir,fırını siz anlamadan 250 derece de bir saat çalıştırabilir,








Yaptığınız arılarla biraz haşır neşir olup sonra gözlerini oyabilir,








Veyahut sizi gemi istiyorum diyip saatlerce uğraştırıp sonra klozetinizin içinde yüzdürmeye çalışabilir.






Ve tüm bunlara hayretler içinde kalırken siz,o kahkaha üstüne kahkaha atabilir.


Ama bir yerlerde her zaman onun için iyi bir şeyler yapıldığının kıymetini bilir ve size olmadık bir anda bunu gösteriverir.


Belki eve gelen arkadaşına bak biz yaptık diye gururlanır,belki yanağınız olmadık bir anda cimli cımlı bir öpücükle onurlanır...


Size de bir çocuğu yönetmenin bazen imdat noktasına çıkaran kara delik anlarını bir çırpıda unutmak kalır...



Seni seviyoruum....


Hepsi bu!


Ebru























1 Kasım 2011 Salı

Herkes ÖZGÜR doğar...(22.ay)





Herkes özgür doğar diye bir başlık okudum bir kitap kapağında,ne kadar basit ve net...

Herkes özgür doğar,her çocuk özgür gelir dünyaya aslında...

Zaman ilerler sınırlamalar başlar, iyi yada kötü niyetle örselenir özgürlükler ve birilerine bir şeylere bir yerlere bağlılık artar.

Sanılır ki bağlılıkları çoğaldıkça daha normal ,daha uyumlu oldukça daha mutlu olacaktır.

Oysa bağlandıkça ve bağlatıldıkça bir şeylere kaçınılmaz şekilde hayatta alınmış en bakir özgürlüğü yok olacaktır.





Buna sebep olabilirim ben çok zaman annecim, bilmeden istemeden özgürlüklerini de sınırlayabilirim veyahut bilinçli bir şekilde ve bunu sana mütemadiyen ima ederek sana bana bağımlısın mesajı da gönderebilirim.

Ve içine bir aidiyet duygusu ihtiyacı ve ya güven kayıpları nameleri salmış ta olabilirim.

Ama aslında her insan özgür doğar bunu özde hep düşünmekteyim.

Dünya ahalisinin; o iki güzel göz yoktan var olurken ; kendisini daha çok yok saydığı bir dönemde minicik fikrine gönlünce yaşam hakkı tanımış hür bir varlıktır.

Yapmak istediklerine müsade edilenin dışında kileri denemek için deliler gibi isteklidir.




Kendi bahçesine ayak basılıp siyahlarına beyaz, allarına mor dendikçe şekillenir işte, anlaşıldığı, kabul edildiği yerlerde daha çok kendini arar.İşte sömürgeleştirilen yüreğinde büyümeye yolculuk böyle başlar.

Terrible two denen ideolojikleştirilmiş dönemden geçiyormuşsun uzzun kelamın kısası...

Bu dır dirli cümleler hem kendimden hem senden seçme tecrübelerim yargıları,emin olduklarım...

Zorluyorsun dünyanın sınırlarınuı ama idaresi felaket değil...

Bende bunu seninle öğreniyorum.

Kalabalık bir ortamda senin iyiliğini isteyen her yetişkinin 3dk da en az bir komut attığını ve bunu bir yetişkin bir insanın bile kesinlikle kaldıramayacağını düşünürsek senin işinin daha sabır gerektiğini anlıyorum.

Sende buna yanıt gibi hayır demek için sadece hayır diyorsun, donduğun halde montunu giymiyorsun, düştüğün halde yine çıkıyorsun, benim istediğimi giymiyorsun, 1 dk önce istediğin unutup başka birini istiyorsun, daha çok ben, daha fazla ben yapppıcam diyorsun, engellenmekten nefret ediyorsun,ben varım diyorsun kıssadan hisse.

İtiraf edeyim bocalasamda kendi kurallarımı çerçevelerken,bazen kendi koyduğum kuralı ezsem yada yenik düşsem de, bazen hayatta hiç olmadığım kadar net görünsemde acemiyim,acemiyiz ebeveynce...

Şimdilik mantıkla sarmal kısıtlamalarımıza önem verip, herşeyi yapabileceğine olan inancımızı sabrımızla sana sunuyoruz.

Gerisi zaten hikaye,gerisi bolca çocuk kalman temennisi ...

Sevgiler

Annen

26 Ekim 2011 Çarşamba

Küçük Kuş ve Beyaz Mermer Şehir....



Kaf dağlarının eteklerine kurulmuş bir şehirdi orası,bulutları turkuaz hareli, gökyüzü manalı kifayeli...



Kandiller ışıldardı geceleri ve yıldızları kıskandırırdı kendine, yemyeşil çimenlerini ılık rüzgarların dövdüğü bahçelerde meyve kokuları saltanat sürerdi.


Yarın hiç düşünülmezdi burada dün de ona keza, çünkü bugün hatta bu anın dayanılmaz güzelliğinde vardı mutluluk,bu bilinirdi,


Sahip olunan hakikatti ve sahip olunacak olan hayal, hakikatin kucağında şükürle keyifli hayaller kurulurdu.

Fıtratı dupduru gönüllerde güzel olana bir aşk,dilde güzel olanı söylemeye bir telaş vardı....



Çünkü buraya uğramamıştı kızgınlık, o dağları delen öfkeyi hiç duymamışlardı. Hırsların,insani tuhaflıklarının bazen fesatlıklarının olduğunu hiçkimse öğretmemişti, bilmiyolardı suya atılan bir taşın bir büyük denizi dalgalandırabildiğini...



Bilmek istemiyorlardı ızdırabında değil,bilmemenin masumiyetinde yaşıyorları çünki...



Bir kitap okuyorum şimdilerde,küçücük bir kuşun bile cüssesine bakmadan beyaz mermerli bir şehri tam kanayan yerinden yararak deşebilerek yerlebir edebileceğini anlatıyor fikrime sığamamacasına...



Korkuyorum çok zaman, şimdiki gibi hep yanında olamamaktan,...


Bu nevrotik bir korku oysa, asla seni tamamı ile koruyamam ve sana bu saatten sonra böyle bi şehir kuramam biliyorum...

Bana bu şehri hayal ettiren ne biliyormusun?



Ya dünya dönsün böyle bir kıvamda dursun...Ya da bana seni geride bırakacak kadar kuvvetli olduğunu göster ileriki bir zamanda ne olursun....

Seni çok seviyorum Balığım..


Gördüğümü sindirebilmem ümidi ile...

Ebru

6 Ekim 2011 Perşembe

Minik eller iş başında _3 (Bİr çOcuKlA YaŞAmAK)





Resimler de güneş ışığı yok hiç, zaman hep akşam çünki...


İş mesaisinin bitipte ev mesaisinin tuhaf bir seyirde başladığı zamanlar.


Yemek yemenin, bir film izlemenin ertelendiği, gerçeklerin perdesinin kapanıpta güzel yüzlü bıkana dek oyunlar diyarında keyfe keder eğlenildiği vakitler bunlar...




Kağıttan hayatlar,boya kalemlerinden hayaller,kitaplarda başka alemler bambaşka düşler keşfedildiği,insanın minicik bir eşya ile nasıl deliler gibi sevinebileceğini şahit olduğumuz çocuksu bir kaç saat...





Bir çocukla yaşamak; inişli çıkışlı haller yüklü entarisini çıkarıp üstünden ,yeniden başlamaktır herşeye, başka bir boyute geçmek,evrene hükmetmektir.




Sabır göstermek bazen en istenmeyecek şeyi isterken o ve sabırsızlandığında tüm gün sabır ettiklerini getiriverince aklına onun bu çocuksu talebine gülüp geçmektir.










Bir çocukla yaşamak sarılıp tüm hayellerine uzun yolculuklara çıkmaktır.


Oturup hayatının başına tüm olabileceklerin olabilirliğini seyre dalmak, bir anlık değil uzun bir zamanlık mutluluğun çok basit eylemlerin ardında gizli olduğunu gözlerinle görmektir.




Tren vagonlarına sevdiklerini yüklemek, kral olup masallarda taçlanmak,bir tırtıl olup bir elmanın tadına bakmak,hem var olup bedenince alemde, ruhan tamamen yok olmaktır.





Bir çocukla yaşamak asla tam olmamaktır, hep bir arayışın peşinde ilerlemek,daha çok bilmeyi istemek,bildikçe ilerlemek,ilerledikçe daha çok eksik hissetmektir.




Yeni teknoliji ürünü bir zamanın dört haneli senesinin tüm aksilikleri peşine taktığı bir iş gününün akşamında bir çubuğa dizili boncuk,bir beyaz sayfada küçük bir çizik olmaktır bir çocukla yaşamak...









Ve bir çocukla yaşamak en çok yeni baştan yaşamaktır.İlk kez yürümek,ilk kez gerçekten gülmek,güzel şeylerin var olduğuna ve yaşadıkça var da olacağına inancını bilemektir.Yaşadığına sahip olduklarına ve bazen olmadıklarına ağlayarak şükretmektir.




Aksiliklerin, küçük bir bedende nasıl manasını yitirdiğini gördükçe,tüm küçük dertleri avuçlarında eritmektir.







Girip onun huzurlu kuytusundaki masalsı ormana,usul,sessiz,sakince ağaçların hışırtısını dinleyip göğsüne koyduğu sıcacık başı ile ısıttığı yüreğinin yalnızca bu an duyabileceğin sesini dinlemektir...









annen....