Blog Listem

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Minik eller iş başında _2



20 ayı geçtik artık,2. yaşına doğru gidiyoruz ve zaman kavramı yavaş yavaş ellerimden kayıp giden sabuna benzemeye başlıyor.Eskiden de çabuk geçiyordur yıllar evet, ama şimdi aylar, günler, her ana yeni bir yenilik katan bir çocuğun yanında iyice belirginleşiyor.


Baktı,beni gördü,güldü emekledi,yürüdü derken arkadaşım oldu şimdi...




Mutluyum, gerçekten minik yuvamın güzel kanatları altında senin parmağının olduğu her anda ve senin varlığının olduğu o güzel yuvamda huzurluyum.




Yorgunum belki, çalışıyorum, en çok sen, baban ve ev, ve en az kendim için.


Anne olmanın bir yerlerde önüme çıkardığı olamam gelemem yapamam edememlerinin bir köşesinde oturup seyre dalsamda kendimi bazen, bir anda her birini gülen gözlerinde unutacak kadar hafiflemişim görüyorum.





Birlikte olmak,hayatta bir takım olmak gerek her zaman fikrimce,yalnızlık dingin anlar için gerekli ama gülen bir hayatın devamı için kısır.




Birlikte olmanın ötesine geçip birlikte birşeyler yaratmaya gelince sıra o daha da heyecanlı, ve bu sadece benim için değil artık bazen ikimiz,bazen üçümüz bazen ikiniz için anlamlı...





Bu haftalarda bu zihniyetçe bir dolu şeyyaptık yine seninle,tv izlemeye başladık biz bir zamandır,Arka Bahçemde Bilim de gördüğümüz uçak maketini yaptık isteğiniz üzerine,bu ara takık olduğunuz hayvanlardan Penguen Uçağı olsun dediniz,uçururken gülüşmelerin şimdi bile hafızamda...




Sonra ağaç yaprakları toplamıştık bir akşam üstü, sen neden topladığımızı epey merak etmiştin, onları yeşilden başka renklere dönüştürdük,sulu boya ile, beklediğim kadar çetrefilli geçmedi suladık boyadık keyifle.




Taşıtlar ve hayvanlar takıntın ya, en hızlı öğrendiklerin bunlar. Melissa&Doug manyetik hayvanlarımız vardı, sayfalarını çıkarıp deniz üstü ve deniz altı hayvanlarını ayırdık bu çok keyifli oldu,yengeçi taklit ettik, ahtapotu tahmin ettik, ve ortaya çıkardıklarımızı seyrettik.












Hep diyorum sen odanda arada bir ilgin dağılsa da senle ilgili ve senin için birşeyler yapmamıza, senle olmamıza bayılmaktasın, varlığına saygı duymamızı bir insan olduğunu kavramımızı isteyip durmaktasın,zorla olan en hoş şey bile keyifsiz,taklitle değil söylemle öğretmeye çalışılan herşey faydasız bu çok belli...





Doğan Cüceloğlu diyorki;


Kırlangıcı kırlangıç olarak kabul etmek,onlara zarar vermeden yaşamaya özen göstermek ,onların çevrem olmasını istemek kırlangıçlara saygı duyuyorum demektir,




kırlangıcı sevense eyleme geçer,kırlangıcı tanımak için okur,araştırır,ortamlarını daha iyi olması için çabalar belki dernekler kurar,karşılığında özgür olmaları dışında bir beklentisi yoktur.




Çocukta aynen böyle bana göre; seni sen olarak kabul edip sen olarak yaşamana müsade ettiğimiz, birşeyleri dikte etmekten vazgeçtiğimiz,hayatına özen gösterdiğimiz müddetçe sende hayata saygı duyacaksın belli...


Yoksa kırlangıcı herkes sevebilir,mühim olan onun ne olduğunu sindirmektir.




Kırlangıcım sizle çalışmak güzeldi...




Annen...


































23 Ağustos 2011 Salı

Ramazan,bir ılık huzur...

Bir kalemde şöyle dile gelmişti Ramazan ayı;

kapıları camları sımsıkı kapalı bir evin içinde olmak gibidir .Işığın siliciliği biter ve karanlıkta hiç görmediklerimiz belirmeye başlar.


Ilık ve güzel bir esinti gibi doldu sofralarımıza, gönüllerimize fedakar verici çiçekler açtırdı, mazlum da, aç ta ,muhtaç ta birer birer döküldü gözümüzün önüne,

lakin nefsimiz bizi doyurmakla meşgulken göresimiz gelmiyordu hiçbirini...



Sıcak, olacak olmayacak diye başlayıp bulmuşken bugünü ve şükürlerin sonunun bir bayramla buluşmasına sayılı günler kala iftarları ve sahurları hazmediyorum son demine kadar.

Yemekten önce sofraların bereketi, birlikte olmanın hikmeti, gönülün ferahlığı, aklın rahatlığını, sahurda alacakaranlığın güneşi müjdeleyen heyecanlarını,bol bol zikreden elleri seyirle zevkediyorum.

Kalbim aklım bir küçük çocuğun gözünün bebeğine dolmaya başlayacak yaşın ışıltısını görebilecek kadar hassas, ruhum yokluğun aslında ne büyük faziletler getirdiğini izah edercesine mağrur...


Gitmesini hiç istemediğim,her gidişinin ardından sanki hayatın ışıltılarını kaybetmişim gibi hissettiğim ruhumun avucumun içinde tuttuğum nadide bir zaman Ramazan...

Daha çok sevindirilen çocuklar gördüğüm, sitemi, şikayeti, fazlayı, ölçüsüz istemeyi kalbime gömdüğüm bir rüya...

Ve bayram,

sabahları yeni ile temizle donanılan ,sevindirmelere gidilen,

hep gittiğimiz evlerin daha şen,lokmaların daha tatlı, ikramların daha bol olduğu o bayram...



Çocukların ellerinde şeker,kollarında umuttan çiçekler, gözlerinde sevdikleri ile sevdikleri gibi olmanın verdiği fer...




Camilerin içinde dizlerinin üstünde o serin havayı ruhuna şifa ile içine çektiğin,büyüklerini ziyaretinle sevindirdiğin, gönül gözünle nefsini perdeleyebildiğin, hissetiklerimizi seninde hissedebildiğin Ramazanların,bayramların olsun oğlum...



Hayat inanmak,doğru yaptığına inanmanın basamağında mutlulukla yaşamak ve inanmış olmanın verdiği huzur ise eğer,şükürler olsun bugünü gören halime ve yine şükürler olsun bunu bana yaşatan Rabbime.....


Annen